Biriyle tanışırsın bir gün. Eğlenceli gelir. Herşeye gider yapmayan, hayata olan kızgınlığı yüzüne sirayet etmemiş eğlenceli bir insandır çünkü. Günler geçer. Aylar geçer. Yıllar geçer. Arkadaşlık boyut değiştirmiştir. İyi birer dost olmuşsunuzdur. Aralarından su sızmayan derler ya. İşte öyle. Bi başkasına karşı kayıtsız şartsız savunmaya geçebileceğiniz türden , mutsuzluğu rahatsız edenlerden.
Gün geldiğinde dostluk yine boyut değiştirir, arkadaşlığın dostluğa
dönüştüğü gibi. Saf duygulardan ibarettir herşey. Sesi, görüntüsü, yazısı,
kokusu, mimikleri, gülüşü midenizde tatlı bir ağrıya sebebiyet verir. Hayatınız
boyu yaşamadığınız şeylerin ilk kahramanıdır. Yaşanan yirmi küsür yılın ne kadar
boş yaşandığını hatırlatır her seferinde. Neden yaşamışım bu kadar. Kimlerle
arkadaşlık etmişim. Nerdeydin bugüne kadar ? Kimse beni bu kadar
mutlu etmedi. Sanırım hayatın anlamı bu. Şanslı olsam gerek. Geç tanımışım.
Olsun. Dünüme sahip olmayabilirim. Bugünüm var ya. O yeter bana.
Buluşmadan önce araba camında saç düzeltmeyi alışkanlık haline getiren biri
olmuşsunuzdur. Beni beğensin. Bana baktığında gözlerini devirmesin.
Saçlarım iyi. Gözler çapaksız. Elbisemin üzerinde kir yok.
Hiç kimse bir başkasının tam anlamıyla izdüşümü değildir. Farklılıklar
hayatı zenginleştiren, insan ilişkilerini güzelleştiren en önemli olgulardır.
Rahatsızlık verecek boyutta olmadığı sürece. Bunları bilerek konuşmalarınızı
kurgularsınız. Karşıt fikir içeren diyalogların ikiniz arasında taraftar
çatışmalarına dönüşmesine imkan vermemek, yaşadığınız o güzelliği bozmanızı
engeller. Her zaman doğru bildiğim şey kesin doğru değil belki de.
Gerekirse kendi doğru bildiğimi onun yanlış bildiğiyle değiştiririm. Çok mu
önemli hayata dair boktan şeyleri kendi doğruluk süzgecimden geçirmek ? Onun
gibi biliver sen de.
Sessizce ama kalpten gelen bir inançla birbirinize sözler verirsiniz.
Verdiğiniz sözlere inanırsınız. Ne yıkılamayan tabu vardır ne de önyargı.
İnanmak istediğiniz tek söz karşıdakinin size söyledikleridir.Siyasilerin seçim
sloganları ne kadar yalansa, bu sözler o kadar doğru ve gerçektir sizin için.
Sizi hayata bağlayan o sözlerin yanlış olma ihtimali aklınıza gelse de o sesi
öyle bir kuvvetle bastırırsınız ki, ne kadar güçlü olduğunuza inanamazsınız.
Sadece benim istemem yetiyormuş. Hayatındaki geçici etkinlikler benim
konumumu etkilemezmiş. Çalıştığı şeyler önemli ama ben değerliyim. Böyle
söylememiş miydi ? Belki idareten söylüyordur. Belki inanarak söylememiştir. Ne
önemi var. Ben ona inanıyorum. Sorgulamadan inanıyorum. Dediği şeylerin hepsi
doğrudur. Benim ağzımdan çıkmış gibidir. Hem yanlış olsa bile, yanlış
yolda yürümek doğru yolda beklemekten daha iyi değil midir ? Ona inanmayacaksın
da kime inanacaksın alllah aşkına.
Her güzel şeyin bir ömrü vardır. İnanmak istemediğin şeylerin korkutucu
gerçekliğiyle er ya da geç karşına çıkmasına şahit olursun. Söylemek istedikleri
tam olarak hissettikleridir. Elinden gelmeyen şeylerin, değiştiremediğin
fikirlerin, istenmemenin, çaresizliğin tanımlarını görürsün. Tam o anda bir
şeyleri reddetmeye ihtiyacın vardır. Edemezsin. Gücün yetmez. ''Beni düşünmeden
yaşa'' demiştir. Sanki sana faydası olacak gibi söyler bunu. İyilik yapıyormuş
gibi konuşur. Sanki seni iyi edip öyle gidiyormuş gibi. İnsanı kıtır kıtır kesen
bir seri katil soığukkanlılığıyla değil de,seni hayata döndüren bir doktorun
şefkatiyle konuşuyormuş gibi. Hayır. Bunun gerçek olabileceğine
inanmıyorum. Konuştuğumuz onca şey bunların olmasını gerektirmiyordu ama. Nasıl
olsa akşam olur fikir değiştirir. Hep öyle oldu. Bu da geçicidir. Yazdım ona
tekrar. Cevap vermedi. Muhtemelen müsait değildir ya. O yüzden cevap
vermiyordur. İnternetin başına geçer geçmez konuşacak benimle tekrar. Bir ay
geçti bana hala yazmadı. Beni görmezden gelmesi mümkün müydü bu kadar ? Verdiği
kararın arkasında dursa da bu kadar görmezden gelinmeyi mi hakettim ? Sanırım
zamanım doldu. Kabullenmenin zamanı. İstenmiyorum. Değil karşısına çıkmak,
yazdıklarımın bile umursanmadığı bir insanım
artık.
Kabullenememenin getirisi mutsuzluktur, umutsuzluktur. Kabullenmenin
getirisi de ölü bir insanın sessizliğidir. Kelimelerin ağızdan çıkamamasıdır.
Hissizliktir. O kadar durağanlaşırsın ki nefes alış verişlerini duymak için
kalbine bir kulak dayamaları gerekir. Artık seni istemeyen kişi için ölü bir
insansın. Kilometrelerce yüksekten uçan bir uçağa el sallayan biri gibisin.
Dikkat çekmiyorsun. Yapman gereken tek şey insanların tercihine saygı duymak..
Herkes senin istediğini istemek zorunda değil. Kimseyi zorla hayatında tutacak
değilsin. Tam bu noktada centilmenlik toz olmayı gerektirir. Onun gözünde
olduğun gibi.
En sonunda da bağırırsın ulu orta yerde:
I hate this song...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder