23 Aralık 2012 Pazar

Bir Kaybedişin Anatomisi





Biriyle tanışırsın bir gün. Eğlenceli gelir. Herşeye gider yapmayan, hayata olan kızgınlığı yüzüne sirayet etmemiş eğlenceli bir insandır çünkü. Günler geçer. Aylar geçer. Yıllar geçer. Arkadaşlık boyut değiştirmiştir. İyi birer dost olmuşsunuzdur. Aralarından su sızmayan derler ya. İşte öyle. Bi başkasına karşı kayıtsız şartsız savunmaya geçebileceğiniz türden , mutsuzluğu rahatsız edenlerden.
Gün geldiğinde dostluk yine boyut değiştirir, arkadaşlığın dostluğa dönüştüğü gibi. Saf duygulardan ibarettir herşey. Sesi, görüntüsü, yazısı, kokusu, mimikleri, gülüşü midenizde tatlı bir ağrıya sebebiyet verir. Hayatınız boyu yaşamadığınız şeylerin ilk kahramanıdır. Yaşanan yirmi küsür yılın ne kadar boş yaşandığını hatırlatır her seferinde. Neden yaşamışım bu kadar. Kimlerle arkadaşlık etmişim. Nerdeydin bugüne kadar ? Kimse beni bu kadar mutlu etmedi. Sanırım hayatın anlamı bu. Şanslı olsam gerek. Geç tanımışım. Olsun. Dünüme sahip olmayabilirim. Bugünüm var ya. O yeter bana.



Buluşmadan önce araba camında saç düzeltmeyi alışkanlık haline getiren biri olmuşsunuzdur. Beni beğensin. Bana baktığında gözlerini devirmesin. Saçlarım iyi. Gözler çapaksız. Elbisemin üzerinde kir yok.



Hiç kimse bir başkasının tam anlamıyla izdüşümü değildir. Farklılıklar hayatı zenginleştiren, insan ilişkilerini güzelleştiren en önemli olgulardır. Rahatsızlık verecek boyutta olmadığı sürece. Bunları bilerek konuşmalarınızı kurgularsınız. Karşıt fikir içeren diyalogların ikiniz arasında taraftar çatışmalarına dönüşmesine imkan vermemek, yaşadığınız o güzelliği bozmanızı engeller. Her zaman doğru bildiğim şey kesin doğru değil belki de. Gerekirse kendi doğru bildiğimi onun yanlış bildiğiyle değiştiririm. Çok mu önemli hayata dair boktan şeyleri kendi doğruluk süzgecimden geçirmek ? Onun gibi biliver sen de.



Sessizce ama kalpten gelen bir inançla birbirinize sözler verirsiniz. Verdiğiniz sözlere inanırsınız. Ne yıkılamayan tabu vardır ne de önyargı. İnanmak istediğiniz tek söz karşıdakinin size söyledikleridir.Siyasilerin seçim sloganları ne kadar yalansa, bu sözler o kadar doğru ve gerçektir sizin için. Sizi hayata bağlayan o sözlerin yanlış olma ihtimali aklınıza gelse de o sesi öyle bir kuvvetle bastırırsınız ki, ne kadar güçlü olduğunuza inanamazsınız. Sadece benim istemem yetiyormuş. Hayatındaki geçici etkinlikler benim konumumu etkilemezmiş. Çalıştığı şeyler önemli ama ben değerliyim. Böyle söylememiş miydi ? Belki idareten söylüyordur. Belki inanarak söylememiştir. Ne önemi var. Ben ona inanıyorum. Sorgulamadan inanıyorum. Dediği şeylerin hepsi doğrudur. Benim ağzımdan çıkmış gibidir. Hem yanlış olsa bile, yanlış yolda yürümek doğru yolda beklemekten daha iyi değil midir ? Ona inanmayacaksın da kime inanacaksın alllah aşkına.





Her güzel şeyin bir ömrü vardır. İnanmak istemediğin şeylerin korkutucu gerçekliğiyle er ya da geç karşına çıkmasına şahit olursun. Söylemek istedikleri tam olarak hissettikleridir. Elinden gelmeyen şeylerin, değiştiremediğin fikirlerin, istenmemenin, çaresizliğin tanımlarını görürsün. Tam o anda bir şeyleri reddetmeye ihtiyacın vardır. Edemezsin. Gücün yetmez. ''Beni düşünmeden yaşa'' demiştir. Sanki sana faydası olacak gibi söyler bunu. İyilik yapıyormuş gibi konuşur. Sanki seni iyi edip öyle gidiyormuş gibi. İnsanı kıtır kıtır kesen bir seri katil soığukkanlılığıyla değil de,seni hayata döndüren bir doktorun şefkatiyle konuşuyormuş gibi. Hayır. Bunun gerçek olabileceğine inanmıyorum. Konuştuğumuz onca şey bunların olmasını gerektirmiyordu ama. Nasıl olsa akşam olur fikir değiştirir. Hep öyle oldu. Bu da geçicidir. Yazdım ona tekrar. Cevap vermedi. Muhtemelen müsait değildir ya. O yüzden cevap vermiyordur. İnternetin başına geçer geçmez konuşacak benimle tekrar. Bir ay geçti bana hala yazmadı. Beni görmezden gelmesi mümkün müydü bu kadar ? Verdiği kararın arkasında dursa da bu kadar görmezden gelinmeyi mi hakettim ? Sanırım zamanım doldu. Kabullenmenin zamanı. İstenmiyorum. Değil karşısına çıkmak, yazdıklarımın bile umursanmadığı bir insanım artık.




Kabullenememenin getirisi mutsuzluktur, umutsuzluktur. Kabullenmenin getirisi de ölü bir insanın sessizliğidir. Kelimelerin ağızdan çıkamamasıdır. Hissizliktir. O kadar durağanlaşırsın ki nefes alış verişlerini duymak için kalbine bir kulak dayamaları gerekir. Artık seni istemeyen kişi için ölü bir insansın. Kilometrelerce yüksekten uçan bir uçağa el sallayan biri gibisin. Dikkat çekmiyorsun. Yapman gereken tek şey insanların tercihine saygı duymak.. Herkes senin istediğini istemek zorunda değil. Kimseyi zorla hayatında tutacak değilsin. Tam bu noktada centilmenlik toz olmayı gerektirir. Onun gözünde olduğun gibi.


En sonunda da bağırırsın ulu orta yerde:

I hate this song...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder