Farkettim ki eli yüzü düzgün insanların “çekicilikleri” bende ne büyük bir “hayranlık” uyandırıyormuş.
Meğer ben hiç “güzelliği” doyasıya yaşamamışım ki.
Meğer ben hiç “güzelliği” doyasıya yaşamamışım ki.
Farkettim ki “başarı hikayeleri” bende ne abartılı heyecanlar yaratıyormuş.
Meğer ben hiç büyük bir “zafer” elde etmemişim ki.
Meğer ben hiç büyük bir “zafer” elde etmemişim ki.
Farkettim ki “umut” kelimesinin anlamı bende ne sığmış.
Meğer ben hiç “umutsuzluğa” düşmemişim ki.
Meğer ben hiç “umutsuzluğa” düşmemişim ki.
Farkettim ki ben kendi küçük dünyamda ne mutluymuşum.
Meğer ne ufakmışım ben.
Meğer ne ufakmışım ben.
Onu nette gördüğüm ilk anı hatırlıyorum.
Elim “kapa” tuşuna gidip daha fazla izleme diyor; “yüreğim” ise merak ediyordu.
Daha ilk saniyelerden belli etmişti oysa kendini.
Daha ilk saniyelerden belli etmişti oysa kendini.
Farkındaydım.
Göreceklerim öylesine beynime kazınacaktı ki…
Bir daha asla kaçamayacaktım o kendimce “samimi” sandığım bahanelerimden.
Göreceklerim öylesine beynime kazınacaktı ki…
Bir daha asla kaçamayacaktım o kendimce “samimi” sandığım bahanelerimden.
Gördüklerime inanmak istemeyişim,
Kendimle yüzleşmek istemememden miydi?
Belki de…
Kendimle yüzleşmek istemememden miydi?
Belki de…
“Yol alırken bazen düşebilirsiniz. Düştüğünüz zaman ne olur, tekrar ayağa kalkarsanız. Ancak hayatta bazı anlar vardır ki, düştüğünüzde tekrar ayağa kalkacak gücü kendinizde bulamazsınız.Umudunuz var mı?Kolları ve ayakları olmayan birinin düştüğü zaman tekrar kalkabilmesi imkansız bir şey olmalı, değil mi? Ancak değil!Yüz kere kalkmayı denesem ve yüzünde de başarısız olsam, vaz mı geçeceğim? Hiç mi ayağa kalkamayacağım? Başarısız olursam yine deneyeceğim, yine deneyeceğim.Bilmenizi istiyorum ki bu bir “son” değil. Önemli olan “nasıl bitirdiğiniz?” Güçlü bitirecek misiniz?”

Hiçbir kızın elini tutamamış,
Kimseyle el sıkışamamış,
Sevdiğine doyasıya sarılamamış,
Dans edememiş,
Hiç koşamamış olan o olsa da…
Şimdi bana söyler misiniz;
Gerçekten “eksik” olan kim?
Gerçekten “eksik” olan kim?
Koskoca gezegende, küçücük nokta olduğunu unutan, günübirlik yaşayan tek derdi hava atmak olan insanoğlu ve insankızına verilecek en güzel ders kesinlikle!
YanıtlaSilHerkes kendine düşen payı almalı…
Farkında olmamız gereken başka bir şey daha var, o da Nick Vujicic’in bizim çoğumuzun sayfalarca kelime harcayarak yazıpta anlatamayacaklarımızı, çok kısa bir sürede yüreklerimize kazıma misyonunu üstlenerek zaten bizden çok sağlıklı olduğunu ispat etmiş olmuyor mu?
İzleyince öylesine ezildim ki düşüncelerimin, bastırdıklarım ve bastıramadıklarım altında. Korktum deli gibi korktum, o kadar aciz buldum ki kendimi. Bunca zaman nasıl ve hangi düşünce ve kuvvetle yaşadığıma inanamadım. Umut birçok şeye birden dönüştü ama en çok da ister adına şımarıklık ister kayıtsızlık deyin ama neyse hissettiğim ve kendimde tamamlayamadığım şey(ler), hepsi küçülmekle birlikte sorusuz ve cevapsız kaldı.
YanıtlaSilNasıl da kendimi önemsiz hissetmeyi başarmış ve küçük bir çemberde yaşamaya mahkum kılmışım ama dikkat edin çevre derken etrafımızdan bahsetmiyorum. Sadece küçültmüşüm kendimi ve tüm detayları bilerek ve isteyerek görmezden gelmişim.
İzledim ve sanırım her nefes alışta aklıma gelecek ve tekrar tekrar tekrar inanacağım.
Bu sefer hiç unutmamak dileğiyle…
Hayalkırıklığı, hırs eksikliği ve kendini her türlü uydurmaca kompleksin içine gömmüş birçok zamane hızlı yaşayanlarına çok güzel bir hayat dersi Vujicic’inki
Sil